İçeriğe geç

3.Modernizm Postmodernizme Karşı: Çatışmanın Ortasındaki Marksizm -A.O. Alayoğlu

Modernizm Postmodernizme Karşı: Çatışmanın Ortasındaki Marksizm-Ali Osman Alayoğlu-3


Postmodern tarihselci yaklaşım

Postmodern teorisyenlerin Hegelci Marksizmi modern ikilikleri reddedişleri bağlamında reddetmeleri, neredeyse Hegelci bir tarihselci yaklaşımın ürünüdür. Postmodern teorisyenler, üniter özneyi, temsili, doğruluk kategorisini, bilimsel bilgiyi vb. tarihsel bir kopuş momentinden sonra, yeni çağa girilince oluşan yeni duruma paralel olarak reddederler. Yani, reddedilenler modern dönemde `doğru` olup artık `yanlış` olan şeylerdir.

Postmodernlikten çok postmodern bilgi teorisi ile ilgili olan Lyotard, bilgi`nin statüsünün değişimini nasıl anladığını belirtirken bahsettiğimiz tarihselciliğin tipik bir örneğini verir: “Hipotezimize göre toplumlar postendüstriyel olarak bilinen -ve kültürde postmodern diye adlandırılan- çağa girerken bilginin statüsü başkalaşır.”[71] Baudrillard`da da tezler kendini `önceden öyleydi ama artık değil` sözleriyle özetlenebilecek aynı tarihsel gerekçeye dayandırır.

Özne önceden üniterdir ama yeni postmodern çağda parçalı hale gelmiştir, temsilin önceden karşılığı vardır ama artık yoktur. Postmodern dönemde “…bilim de, diğerleri arasında bir dil oyunu haline gel[miştir]: Artık modern dönemde olduğu gibi diğer bilgi türleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu iddia edemeyecek[tir].”[72] Hatta ekonomi önceden belirlemekteydi ama değişen çağda belirlememektedir.

Postmodern düşüncenin güçlü savunucularından olan ve postmodern cephede kabul edilen Jameson`ın Hegelyan Marksist bir sistematikle hareket ettiğini saptayan Ryan, onun sistematiğini postmodernizm açısından pek hayırlı bulmayıp temsil yaklaşımının örneği olduğu için eleştirirken yeni bir evreye geçildiği düşüncesinden desteğini alan bir tür tarihselciliği devreye sokar. Böylece postmodern tarihselciliğin tipik örneklerinden birini sergiler. Eleştirisini Jameson`ın geç kapitalizmden hareketle benimsediği “yeni çağın kültürel mantığı olarak postmodernizm” tanımına yöneltmektedir ve vardığı sonuç oldukça bilindik bir `ekonomi önceden belirliyordu, ama artık değişen çağda belirlememektedir` sözleriyle anlatılabilecek türden postmodern tarihselciliktir.

Ryan şunları söyler: “Marksizm gibi modern ilerici hareketlerin kaynaklandığı epistemolojik çerçevelerin postmodern reddi, bazı Marksistlerin postmodern harekete olumsuz bir tepki göstermelerine neden oldu. Örneğin, Jameson, klasik Marksizan bir jestle, postmodernizmin, geç kapitalizmin kültürel ifadesi olduğunu savunur. Bu yargı kültürün hala ekonomik fenomenleri doğrudan ifade edeceğini varsayar. Başka bir anlatımla, bu yargı, postmodernizmde eleştirilmekte olan temsil teorisinin bir örneğidir. Postmodernizmin önerdiği; geç kapitalizmin, ekonomik zorunluluklar dünyasından ve kültürü önceleyen bir töz tarafından söylem-aşırı belirlenme mantığından kopmuş kültürel imkanlar yaratma etkisi olduğudur. Sözkonusu öneriye göre, bu imkanlar, önceki kültürel biçimleri kısıtlayan ve Jameson`ın argümanını şekillendiren ifade mantığını ve maddi üstbelirlenmeyi altüst eder.”[73]

Görülebileceği gibi, Jameson`ın geç kapitalizminde ekonominin belirleyiciliğinin -Hegelci bir özcülükle olsa da- korunduğunu saptayan Ryan, postmodernizmle birlikte bir evrenin sona erdiğini ancak Jameson`ın düşündüğü şekliyle bunun gerçekleşmediğini kaydeder. Aksine Jameson`ın düşündüğü şekliyle postmodernlik süreklilikten başka bir şey değildir. Ryan`ın benimsediği, kuşkusuz Baudrillard`ın `kapitalizmin üretimciliği`ni reddedişinde de içkin olan, postmodern teoriye göre adı modernizm olan tarihsel bir evre sona ererken ekonominin belirleyenliği de sona ermektedir, maddenin önceliği de. Yani ekonomi daha önce belirlemekteydi ama artık belirlememektedir. Tarih nihayet belirleme zincirlerinden kurtulmuştur.

Modernizmin tarihselci, özcü yaklaşımına karşı postmodernizmin geliştirdiği tarihselciliği, modernizminkiyle birlikte reddetmek gerekmektedir. Tarih dün de, bugün de öznesiz ve ereksiz bir süreçtir. Ekonomi kapitalizmde de, daha önceki toplumsal formasyonlarda da belirleyendir. Gelecekte de öyle olacaktır. Ayrıca varlığın maddiliği tarihsel gerekçelerle değişmez: Her şey maddidir ve maddi formlar arasında belirleme ilişkisi vardır.

Postmodernizmin olasılık ve belirsizliği aradığı açıktır. Ancak olasılık ve belirsizlik postmodernizmin aradığı yerde, teoride yoktur. Teoride gerçekten de bilardo topuna benzeyen `yapı`, `sistem`, `belirleme` gibi ortodoks kelimeler vardır.[74] Belirsizliğin yeri ise konjonktürdür ve orada gerçekten de ekonominin belirlemesine, sınıfın ayrıcalığına vb. yer bulunmamaktadır. Konjonktür olumsalın mekanıdır.

Genel bir karşılaştırma: Marksizm cephesinden modern ve postmodern

Marksizm, yaygın bir şekilde modernizmin dahilinde, onun bir parçası olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlamada postmodern teorisyenlerle bazı Marksist teorisyenler arasında konsensus sağlanmıştır. Fark, birinin modernizmi reddederken diğerinin sahiplenmesindedir. Marksizmi modern teori olarak görenler arasında varolan kimi ayrımlar ise aslen Aydınlanma ile modernizm arasındaki `fark`a ilişkindir. Bir miktar karikatürize edip söylemek gerekirse, Marksizmi modern geleneğin bir parçası olarak görenler için onun modernizmden farkı en gelişkin, belki en muhalif modern olmasıdır.

Ken Post, “Aydınlanmanın asi çocuğu olan Marksizm”[75] der ve ekler: “Marksizm de dahil olmak üzere tüm Aydınlanma geleneği son yirmi yılda `postmodernizm` adında (kökenleri çok daha eskiye dayanan) güçlü bir entelektüel saldırıya uğramıştır.”[76] Best-Kellner, Marksizmi tereddüte yer bırakmayacak şekilde modern bir teori olarak görür.[77] Wood için Marksizm modernizm olmasa bile en azından Aydınlanma`nın değerlerinin sürdürücüsüdür.

Wood, modernizmin günahlarından arınmış bir Marksizm arayışındadır. Postmodernizmin Aydınlanma eleştirisine, modernizmle Aydınlanma`yı ayırıp, Aydınlanma`nın sonucu olarak gördüğü Fransız Devrimi`nin desteğini alarak karşı durmaktadır. Fransız Devrimi`nin aktörlerinin bildiğimiz anlamda burjuvalar olmadığına dikkat çekerek haklılığına destek bulmaya çalışmakta, modernlik tasarısından Aydınlanma tasarısını ayrı tutarak bir tür evrenselciliği hayata geçirmeye çalışmaktadır.[78]

Hal böyle olunca, postmodern saldırılara yanıt verirken diğer yandan da `modernizmin parçası olarak Marksizm` anlayışıyla da ayrımın ısrarla çizilmesi gerekmektedir. Aynı anda iki cephede savaşmak zorunludur.

Modernizmle ilişkilerini açıkça kopardıklarını deklare eden Baudrillard ile Lyotard`ın[79] çizdikleri modernizm-postmodernizm ayrımına dönük olarak Habermas, Jameson ve Laclau ile Mouffe`un aldıkları konumlar Marksizm ile post-Marksizm ve modernizm ile postmodernizm bağlamında anlamlı sonuçlar çıkarmaya olanak tanımaktadır.

“Habermas ve izleyicilerinin postmodernizm söylemine verdikleri yanıt savunmacı ve düşmancadır.”[80] Habermas, “Postmodernizm teorilerine karşı, gerçekleştirilmemiş özgürleştirimci bir potansiyel içeren `tamamlanmamış bir proje` olduğuna inandığı `modernite projesi`ni savundu.”[81] Ardından da modernizmi modernist bir proje adına alabildiğine eleştirdi. Habermas, bu anlamıyla Frankfurt Okulu`nun modernist modernizm muhalefetinin (Zizek`e göre Frankfurt Okulu ile birlikte “modernist proje özeleştirel zirvesine ulaşır”) bir devamcısıdır. Ancak bunu Marksizmle son derecede ilişkisiz bir tarzda yapmayı başardı. Bu anlamıyla Habermas, devamcısı olduğu Frankfurt Okulu`nun aksine Marksizmle ilişkisi zayıf bir modernist olarak tanımlanabilir. Belki de Zizek`in dikkat çektiği üzere, Habermas Frankfurt Okulu`nun süreklilik arz eden bir devamcısı değildir. Bir başka deyişle modernizm dahilinde kalabilecek Frankfurt Okulu`nkinden daha öte bir modernizme muhalefet pratiği söz konusu olamaz, yani Habermas postmodernizme aittir: “`Yapıbozumcu` çevrelerde `postmodernizm` konusu tartışıldığında, Habermas`a olumsuz bir göndermede bulunarak, onunla araya bir tür mesafe koyarak işe başlamak elzemdir -deyim yerindeyse, adap gereğidir. Biz de bu adete uyarken yeni bir vurgu eklemek, Habermas`ın kendisinin de kendine özgü bir biçimde, farkında olmadan Postmodernist olduğunu ileri sürmek istiyoruz.”[82] “…Frankfurt Okulu`nun birinci ve ikinci kuşakları arasındaki, yani bir yanda Adorno, Horkheimer ve Marcuse ile öte yanda Habermas arasındaki kopuş, tam da modernizm ile postmodernizm arasındaki kopuşa tekabül eder.”[83]

Mouffe ise (aynı zamanda Laclau da böyledir) kendi teorisinin ne postmodern ne de modern olduğunu belirterek Habermas`ın kastettiği anlamda “tamamlanmamış bir proje”yi dikkate aldıklarını, ama ondan farklı olarak bu projenin hayata geçirilmesinde Aydınlanma`nın epistemolojik perspektifinin bir rol oynayamayacağını kaydeder. Aydınlanma günümüzde yeni siyaset biçimlerini anlamayı engelleyici rol oynayacaktır. Dolayısıyla Mouffe postmodernizmin teorik avadanlığındaki malzemeleri kullanarak rasyonalizm ve öznelcilik eleştirilerini yerine getirmemiz gerektiğini kaydeder.[84]

Laclau ve Mouffe için şu söylenebilir: “Özcülüğün ve temelciliğin bir eleştirisi ve bir farklılık, çokkatlılık ve hiyerarşik olmayan eklemlenme mantığının kullanıma sokulması aracılığıyla postmodern teori, onların çalışmasını donatır.”[85] Dolayısıyla Habermas`ın iki teorinin (modern ve postmodern) uyuşmaz olduğunu düşündüğü yerde onlar modern politik değerlerin postmodern bir mantık yoluyla gerçekleştirilebileceğini kaydeder. Mouffe şöyle konuşur: “radikal demokrasi, postmodern felsefenin gelişimini bir tehdit olarak görmek şöyle dursun, amaçlarının gerçekleştirilmesinde onu zaruri bir araç olarak hoşnutlukla karşılar.”[86] Laclau ise Aydınlanma ve Marksizmin önerdiği özgürleşimci imkanları postmodernizmin radikalleştirdiğini kaydeder.

“Laclau ve Mouffe, sosyalist politikayı benimserken Marksizmi reddeder ve sosyalist ideali `radikal çoğul demokrasi` çerçevesinde yeniden tanımlamak için postmodern teoriye ve modern liberal geleneğe yönelir. Bunun tersine Jameson, tüm muarızlar karşısında Marksizmin üstünlüğünü ilan eder ve içinde yaşadığımız çağa ilişkin güncelleştirilmiş bir Marksist teori oluşturabilmek için postyapısalcı ve postmodern teorinin en iyi içgörülerini Marksizm içerisinde özümsemeye girişir.”[87] Best-Kellner`in yaptığı bu ayrım önemlidir çünkü kendisini modernizmle özdeşleştiren bir Marksist için postmodernizm daha baştan karşı saftadır ve Marksizme orada yer yoktur. Oysa Jameson böyle bir konumdan uzak durmakta, ezberi bozmaktadır. Laclau ile Mouffe modernizme karşı postmodern ve post-Marksist bir konumda dururken Jameson postmodern ve Marksist konumda durmaktadır. Ancak ikisinin de modernizm eleştirisi kategorik karşı duruş içermemektedir.

“Jameson`ın postmodernizmi kapsayarak / olumsuzlayarak aşıp (Aufhebung) Marksizme geçmesi, yeni toplumsal ve kültürel değişimleri analiz etmesine ve Marksizmi bu koşulların ışığında yeniden düşünmesine yardım ediyor…” Bu temelde anlamlı bir yerde duran “Jameson`ın çalışması klasik Marksizm ve aşırı postmodernizm arasında huzursuz bir ittifak ürettiği…”[88] için, zorunlu olarak iki arada bir derededir. Çünkü gösterdiğimiz gibi “klasik Marksizm”i Hegelci, yani moderndir! Jameson`ın klasik Marksizm ile postmodernizm arasında kaldığı yerde, post-Marksist Laclau-Mouffe modernizm ile postmodernizm arasında kalmaktadır.

Postmodern ve Marksist, postmodern ve post-Marksist, modern ve Marksist, modern ve post-Marksist örneklerin kendileri bile tek başlarına Marksizmi nasıl konumlandırmak gerektiği konusunda önaçıcıdır.






[1] M. Hardt ve A. Negri, İmparatorluk, Çev.: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yay., İstanbul 2001, Birinci Baskı, s.158-9.

[2] David Harvey, Postmodernliğin Durumu, Çev.: Sungur Savran, Metis Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 2003, s.27.

[3] Perry Anderson, Postmodernitenin Kökenleri, Çev.: Elçin Gen, İletişim Yay., İstanbul 2002, İkinci Baskı, s.41. Althusser`in Marksizmi, Fransız hümanizmi ve yabancılaşma kategorisine dayanan Alman tinini açıkça reddeder, ancak postmodernist değildir. Bu çelişkiyi çözen bir açıklama, Marksizmin çatışmadaki yeri anlamında önemli bir adımın atılmasına olanak verecektir.

[4] Terry Eagleton, Postmodernizmin Yanılsamaları, Çev.: Mehmet Küçük, Ayrıntı Yay., İstanbul 1999, Birinci Baskı, s.9. Eagleton, bir başka eserinde de benzer bir tanımlama yapar: “`Postmodern`le, kabaca açıklamam gerekirse, bütünlükleri, evrensel değerleri, büyük tarihsel anlatıları, insan varoluşu için bulunabilecek sağlam dayanak noktalarını ve nesnel bilginin olanaklılığını reddeden çağdaş düşünce hareketinin tümünü kastediyorum. Postmodernizm, hakikate, bütünlüğe ve ilerlemeye şüpheyle yaklaşır; kültür seçkinciliği olarak gördüğü şeye karşı çıkar; kültürel göreciliğe yakın durur ve çoğulculuğu, devamsızlığı ve heterojenliği savunur.” (Eagleton, Kuramdan Sonra, Çev.: Uygar Abacı, İstanbul 2004, Birinci Baskı, s. 13.)

[5] Bkz.: Yılmaz Sezer, “Emperyalizmin En Yüksek Aşaması”, Teori ve Politika 22, Bahar 2001, ss. 3-19

[6] Melik Kara, İ. Mert, S. Sahra, Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, Ankara 1995.

[7] Michael Ryan`dan akt.: Ken Post, “Bir Orta Yaş Krizi”, Çev.: Özgür Yakupoğlu, Teori ve Politika 32-33, Güz 2003 – Kış 2004, s.126.

[8] Steven Best-Douglas Kellner, Postmodern Teori, Çev.: Mehmet Küçük, Ayrıntı Yay., İstanbul 1998, Birinci Baskı, s.18. Best-Kellner, sanat alanında yeni evreye geçişi `postmodernizm` terimiyle betimliyor. Burada sanat alanı ele alınmadığı için `postmodernizm` Best-Kellner`in önerdiği sanata ilişkin anlamıyla kullanılmayacaktır.

[9] Postmodernistler özellikle 1960`lardaki `yeni toplumsal hareketler`den desteklerini alarak `modern politika` denilince Marksizm bağlamında `sınıf politikası`nda kendini bulan -bizim de şiddetle eleştiriyor olduğumuz- modern (üniter) özneye dayanan politikaları eleştirir. Önerdikleri çoközneliliği ise özne kategorisini reddimiz bağlamında teorik ve politik olarak eleştirmek mümkündür. Bu yazıda, özne kategorisi reddimiz ve postmodern `parçalı özne`nin eleştirel analizine girilmeyecektir. 1960`lar sınıfçılığın reddi ve postmodern eleştirilerin yetersizliği temelinde ele alınacaktır.

[10] Fredric Jameson, Biricik Modernite: Şimdinin Ontolojisi Üzerine Bir İnceleme, Çev.: Sami Oğuz, Epos Yay., Ankara 2004, Birinci Baskı, s.34.

[11] `Marksist sınıf politikası` deyişini olumsuz anlamda kullanıyoruz. Postmodernistlerin eleştirdiği sınıfçı Marksistlerin ise benimsediği politika anlayışı Marksizmin politika anlayışı olarak algılanmamak durumundadır.

[12] Mehmet Küçük, “Postmodernin Modern Karakteri ya da Dönemleştirmenin İronisi”, Modernite Versus Postmodernite, Der.: Mehmet Küçük, Vadi Yay., Ankara 2000, Üçüncü Baskı, s.27. “Batı Marksizminin bir bütün olarak taşıdığı gizli özelliği bir yenilginin ürünü oluşudur.” (Perry Anderson, Batı Marksizmi Üzerine Düşünceler, Çev.: Bülent Aksoy, Birikim Yay., 1. Baskı, İstanbul 2004, s.76-7.)

[13] Eagleton, Postmodernizmin Yanılsamaları, a.g.e., s.35.

[14] Bir şekilde yapımına başlanan ve postmodernizme giden yolun, aynı zamanda post-Marksizme de gittiğini belirtmek gerekmektedir. Bu, `Marksizm versus postmodernizm` şeklinde bir tarihsel görüntü yaratabilmektedir. Marksizmin modernizmle özdeşleştirildiği bir yaklaşım bundan hareketle tereddütsüz kabul edilebilmektedir.

[15] Best-Kellner, a.g.e., s.104-5.

[16] Harvey, a.g.e., s. 387.

[17] Eagleton, Kuramdan Sonra, a.g.e., s.34.

[18] A.g.e., s.35-6.

[19] A.g.e., s.41.

[20] A.g.e., s.42.

[21] A.g.e., s.43-4.

[22] Eagleton, Postmodernizmin Yanılsamaları, a.g.e., s.11.

[23] Eagleton, Kuramdan Sonra, a.g.e., s.30.

[24] Eagleton postmodernizme yolu açan kültür kuramcılarının içine Althusser`i de yerleştirmektedir. Althusser`in suçu, her nasıl oluyorsa, Marksizm içinde kalmasına rağmen bu yolu açmış olmasıdır. (A.g.e., s.37-8.) Marksist Althusser `Marksizmin çevresinde dolananlar`dan kategorik olarak farklı bir yerde durmakta, dolayısıyla bu temelde Eagleton eleştiriyi hak etmektedir. Eagleton`ın Althusser`i ısrarla olayın içine katma çabası manidardır. Ama bunu anlayışla karşılamak gerekir, çünkü `Öznesiz ve ereksiz süreç`in mimarı, Eagleton`ın Marksizm anlayışından bakıldığında kuşkusuz postmodern saflara hizmet etmiş olmalıdır.

[25] Hardt-Negri, a.g.e., s.71.

[26] Best-Kellner, a.g.e., s.331-2.

[27] Kellner, “Toplumsal Teori Olarak Postmodernizm: Bazı Meydan Okumalar ve Sorunlar”, Modenite Versus Postmodernite, a.g.e., s.368-9.

[28] Harvey, a.g.e., s.137.

[29] A.g.e., s.146.

[30] Hardt-Negri, a.g.e., s.165. “postmodernist söylemler ağırlıklı olarak küreselleşme süreçlerindeki kazananlara, köktenci söylemler de kaybedenlere cazip gelmiştir.” (A.g.e., s.168) Hardt-Negri`nin dikkat çektiği nokta politiktir. Postmodernizmin kitlelerle bağ kurduğu coğrafya ve bu temelde politik anlamına işaret eder.

[31] İleride göstereceğimiz gibi, daha çok 1960`lı yıllara dayandırılan kopuş, postmodern teorinin inşasında tarihselci bir anlamaya konu olmaktadır. Baudrillard, Lyotard, Jameson ve Laclau ile Mouffe`un kopuşa ilişkin geliştirdikleri yaklaşımlar, kopuşun karşısında yer alan Habermas`ın yaklaşımıyla birlikte bir bütün olarak tarihselci konumda durmaktadır. Yani, 1960`lardan destek alan bir 1980`lere ait akımdan bahsetmek mümkündür.

[32] Best-Kellner, a.g.e., s.16.

[33] Kellner, a.g.e., s.390. Jameson`ı Negri, Harvey, Laclau ve Mouffe, aynı zamanda yeni bir çağ olarak postmodernliğe karşı çıkan Marksistlere de değinerek tartışacağız. Sonuçta, `postmodern dönem`i benimseyen ya da benimsemeyen ancak `kapitalizmin bir aşaması` deyişine anlam vermekte ortaklaşan kişilerden bahsetmekteyiz. Sırf bu nedenle bir tür postmodernizmin tutarlı savunucuları, Jameson`ı da modernler cephesine katmaktadır. Jameson, postmodernliği geç kapitalizmin mantığı olarak tanımlayınca temsil teorisi geliştirdiğine, ekonominin belirlediği bir türde özcülük yaptığına dikkat çekilmektedir.

[34] Best-Kellner, a.g.e., s.138.

[35] J. Baudrillard, Üretimin Aynası, Çev.: Oğuz Adanır, Dokuz Eylül Yay., İzmir 1998, Birinci Baskı, s.107. Baudrillard, en azından ilk dönemlerinde Marksizme bu kadar da olsa bir şans vermektedir, daha sonra politika da dahil olmak üzere her şeyin kendi içine çöktüğü ve yok olduğu teziyle birlikte nihilizme yelken açacaktır. Hatta, Marksizmin baş düşmanları arasında yer alan `yeni felsefeci` Bernard Henri Levy`nin editörlüğünü yaptığı bir dizi çerçevesinde kitaplarının birkaçını basmakta da sakınca görmemiştir. (Best-Kellner, a.g.e., s.177.)

[36] Best-Kellner, a.g.e., s.144-5.

[37] A.g.e., s.193.

[38] Baudrillard, a.g.e., s.112.

[39] Baudrillard ilkel toplumlara hayranlığı böyle bir kopuşun gerçekleştiğini varsaymasını beraberinde getirmiştir. Ona göre, “İlkel toplumlarda ne üretim vardır ne de üretim biçimleri. İlkel toplumlarda bilinçaltı yoktur. Bütün bu kavramlarla ancak bizim gibi ekonomi politiğin denetimi altında bulunan toplumları çözümleyebilirsiniz.” (A.g.e., s.43.) İlkel insanın zorunluluk yasasından bihaber olduğunu belirten Baudrillard, (A.g.e., s.53.) zorunluluktan bihaberliğin zorunluluğun yokluğu için yeter koşul olduğunu düşünmektedir. Zaten Baudrillard`ın önerdiği “…karşılıklılık ve simgesel değiş tokuş düzeyinde ne Yasa vardır ne de Zorunluluk.” (A.g.e., s.55.) Tüm ikilikler kendi içine çökmüş, yasalar geçersizleşmiş, bizlere kırıntılar kalmıştır. Politikanın kendisi bile artık anlamsızdır.

[40] Anderson, Postmodernitenin Kökenleri, a.g.e., s.68.

[41] Harvey, a.g.e., s.65.

[42] `Tekelci emperyalizm`i öneren Yılmaz Sezer de benzer bir ilişkilendirme yapmaktadır.

[43] Anderson, a.g.e., s.94.

[44] Habermas postmodernizme karşı modern cepheden verdiği mücadelede Marksizmi neredeyse hiç kullanmamaktadır. Dolayısıyla bunların arasında sayılması pek mümkün değildir. Lyotard ve Habermas`ın “Her ikisi de Marksist kökenli düşünürlerdi, ama postmoderniteye ilişkin değerlendirmelerinde Marksizmden neredeyse hiç yararlanmamış olmaları şaşırtıcıdır.” (A.g.e., s.67.)

[45] Ellen M. Wood, “Modernlik Postmodernlik ya da Kapitalizm”, Modernizm Post-Modernizm ya da Kapitalizm, Çev.: Ali Türker Erdağı-Çağla Ünal, Bilim Yayıncılık, İstanbul (tarihsiz), s.50.

[46] A.g.e., s.51.

[47] Best-Kellner, a.g.e., s.223.

[48] A.g.e., s.226.

[49] “Son birkaç yılda çok farklı bir düzen olgusuna, bütün eski şeylerin toptan ortadan kaldırılması yerine, onlara dönülmesini ve onların yeniden kurulmasını öngören bir olguya tanıklık etmeye başladık. (…) Bütün dünyada, etik gibi alt dallarından başlayarak geleneksel felsefenin geri dönüşüne tanık oluyoruz…” (Jameson, a.g.e., s.7-8.)

[50] Anderson, a.g.e., s.82. Jameson “Sistemin iki önemli veçhesini Ernest Mandel`in Geç Kapitalizm (Late Capitalism) adlı çalışmasından alır: (1) kapitalizmin aşamaları dahilinde bir dönemselleştirme ve (2) kapitalizmin geç veya “üçüncü aşaması”nın aslında Marx`ın tanık olduğundan daha saf bir kapitalizm biçimi olduğu görüşü.” (Jonathan Clark, “Fredric Jameson`ın Postmodern Marksizmi”, Çev.: Özgür Yakupoğlu, Teori ve Politika 34.)

[51] Jameson, a.g.e., s.17.

[52] Hardt-Negri, a.g.e., s.342.

[53] Kellner, a.g.e., s.394-5.

[54] Jameson`ın 1960`ları postmodernizmin parçalı öznesinin çağı olarak ilan edip 1980`lere kendi sınıf öznesini taşımasının anlamı gayet açıktır. Postmodern teorisyenler 1980`lerin teorisyenleridir ve Jameson onlara geçmişi hediye edip şimdiyi ve geleceği almaktadır. Postmodern düşünürlerin onu postmodern kabul etmemeleri gayet doğaldır.

[55] Jameson`dan akt.: Kellner, a.g.e., s.395.

[56] Jameson postyapısalcı ve postmodern temsil eleştirilerine karşı Hegelyan-Marksist bir tutum almaktadır. (Kellner, a.g.e., s.393.)

[57] Aynı tarihselcilik postmodern teorisyenlerin yaptıkları epistemolojik tartışmalarda da görülmektedir.

[58] Best-Kellner, a.g.e., s.147.

[59] “Baudrillard, öznelerin içe dönük bir infilakla yığınlara karıştığını ileri sürerken, Jameson bölük pörçük, bağlantısız ve kesintili bir yaşantı tarzının postmodern öznelliğin temel bir özelliği olduğunu savunur. Deleuze ve Guattari ise modern öznenin tuzla buz olmasına değer verirken arzunun ve öznelliğin şizofrenik, göçebe dağılışlarına alkış tutar.” (Best-Kellner, a.g.e., s.339.) Kısaca şöyle denilebilir: “Postmodern teori, toplumsal ve dilsel olarak merkezsizleşmiş (decentered) ve parçalanmış özneden yana çıkarak modern teorinin büyük çoğunluğunun koyutladığı (postulate) rasyonel ve birleşik (unified) özneyi iptal eder.” (A.g.e., s.18.) Marksizmin özne kategorisini reddi bu temelde hem modern hem postmodern teorinin ötesindedir. Çünkü üniter özne kadar öznelerarasılık da teorik hümanizmin bir örneğidir: “Ne zaman öznelerarasılık sloganı atılsa, hala temel olarak hümanist bir söylemsel dünya içinde olduğunuzdan emin olabilirsiniz.” (Jameson, a.g.e., s.56.)

[60] Eagleton, Postmodernizmin Yanılsamaları, a.g.e., s.78.

[61] Anderson, a.g.e., s.145.

[62] Best-Kellner, a.g.e., s.348-9

[63] Chantal Mouffe, “Radikal Demokrasi: Modern mi, Postmodern mi?”, Modernite Versus Postmodernite, a.g.e., s.297.

[64] Eagleton, Kuramdan Sonra, a.g.e., s.38.

[65] Madan Sarup, Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm, Çev.: A. Baki Güçlü, Ark Yay., Ankara 1995, s.183.

[66] Lyotard`dan akt.: Richard Rorty, “Habermas, Lyotard ve Postmodernite”, Modernite Versus Postmodernite, a.g.e., s.263.

[67] Lyotard`dan akt.: Sarup, a.g.e., s.184.

[68] Anderson, a.g.e., s.53.

[69] Hüsamettin Çetinkaya`dan akt.: Mehmet Küçük, a.g.e., s.46.

[70] Hardt-Negri, a.g.e., s.159.

[71] Lyotard`dan akt.: Best-Kellner, a.g.e., s.205.

[72] Anderson, a.g.e., s.41. Postmodern bilgi teorisi, bilgi ile gerçek arasında modernizmin kurduğu belirtilen temsil ilişkisini reddetmektedir. Postmodernistler bilgi ile gerçek arasındaki ilişkiyi en iyi bilimin kurduğu iddiasının şiddetle karşısında yer almaktadır. Onlara göre bilim de diğer dil oyunlarından biridir. Postmodernist teorisyenlerin modernizme yönelttikleri eleştiri, bilginin gerçeğin bilgisi olması anlamında doğruluk kategorisinin bir tür eleştirisidir. Postmodern bilgi teorisi, bilginin gerçeğe tekabüliyetinin `bilinemezliğini` vurgulayarak kendini inşa etmektedir. Dolayısıyla, Althusser`in bilgi nesnesi ile gerçek nesne ayrımı, bilgi ile gerçek arasında epistemolojik engel bulunduğu vurgusu ve bilimlerin doğuşuna gönderme yapan epistemolojik kopuş tanımlamaları da bilgi ile gerçeğin tekabüliyetine işaret eden doğruluk kategorisini reddedişiyle modernizmin ötesinde olduğu için postmodern bilgi teorisiyle ortaklaşıyormuş gibi görünmektedir. Doğruluk kategorisinin reddedilişi temelinde düşünüldüğünde gerçekten de Althusseryen bilgi teorisi postmodernist okumaların konusu olabilir. Nitekim Benton, bilgi ile gerçek arasındaki ilişkisizlik üzerine kurulu Althusserci teorinin Althusser`e rağmen kötü sonuçlar doğurduğunu belirtirken bu temelde haklıdır. Benton`a göre gerçeğe dolaysız erişme imkanının bulunmaması, gerçek hakkında ileri sürülen bilginin doğruluğunu bilmeyi de imkansızlaştırmaktadır. Postyapısalcı ve post-Marksist irrealizm ve irrasyonalizmlere yol açan bu epistemolojik başarısızlıktır. (M. Küçük, a.g.e., s.47.) Yani, Benton`a göre, Althusser`in bilgi nesnesi ile gerçek nesneyi ayırıp aralarına epistemolojik engel koyması, bilimin bilgi nesneleriyle bilgi nesnesi üretme pratiği olduğunu vurgulaması, gerçekle ilişkisizliğe dikkat çektiği için postmodern tezlere arka çıkmaktadır. İşler hiç de öyle değildir. Doğruluk kategorisinin reddi, bilgi olarak bilgi tanımı, ancak aynı zamanda postmodernistlerin şiddetle reddedeceği bir şeyi yaparak teorik düzlemde determinizm, belirleme vb. kavramların tanımlanması Benton`da bir örneğini gördüğümüz söz konusu Hegelci endişelerin üstesinden postmodern olmayan bir tarzda gelmenin imkanlarını ortaya koyabilmektedir. Sanıldığı gibi, bilgi ile gerçeğin tekabüliyeti olarak `doğruluk`u reddetmek, bilginin nesnelliğini reddetmek değildir. Aksine nesnelliğe imkan tanımaktadır.

[73] Michael Ryan, “Postmodern Siyaset”, Modernite Versus Postmodernite, a.g.e., s.451-2.

[74] Zygmunt Bauman`ın, Aytaç Yıldız`ın çevirisiyle Doğu Batı dergisinde yayınlanan bir röportajında postmodernizmin farkına ilişkin verdiği yanıtlara gönderme yapılmaktadır. Bkz.: www.uzaklar.de

[75] Ken Post, a.g.e., s.117.

[76] A.g.e.

[77] Best-Kellner, a.g.e., s.270.

[78] Wood, a.g.e., s.40-1-2.

[79] Gerçi Jameson, yakın zamanda yayınlanan bir eserinde Lyotard`ın modern olduğunu söylemiştir: “Aslında Deleuze gibi Lyotard da, gerçekten, radikal olarak ve hatta buna da cesaret edebiliriz, otantik olarak Yeni`nin patlamasına tutkuyla bağlanmış, birçok yönden özsel bir modernist idi…” (Jameson, a.g.e., s.10.)

[80] Kellner, a.g.e., s.396-7.

[81] A.g.e., s.397.

[82] Slavoj Zizek, Yamuk Bakmak: Popüler Kültürden Jacques Lacan`a Giriş, Çev.: Tuncay Birkan, Metis Yay., İstanbul 2004, Birinci Baskı, s.190.

[83] A.g.e., s.191.

[84] Mouffe, a.g.e., s.299. Mouffe`un bu anlatımının temel problemlerinden biri de özcülük reddinin daha önce değil de bugün gerekli olduğuna dair tarihsel bir gerekçeyle teorik savını destekleme arzusudur. Yani postmodern teorisyenlerin tarihselci gerekçelendirmelerini paylaşmaktadır.

[85] Best-Kellner, a.g.e., s.241.

[86] Mouffe`dan akt.: A.g.e., s.243.

[87] A.g.e., s.221.

[88] A.g.e., s.233-4

Kategori:Yazılar ve Şiirler

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir